DUYGULAR ATLASI
İLİŞKİ
İnsan yavrusu ilişki arayışına yazgılı olarak doğar. Doğum öncesi bulunduğu güvenli ortamdan vakti geldiğinde ayrılmak zorundadır. Bu zorunlu ayrılık gerilim ve kaygı yaratır. Bu yeni ortamda, bebeğin geriliminin çözümlenmesi ve kaygısının yatıştırılması gerekir. Bu da ancak, sevgi ve yakınlık sayesinde yeniden güvenli bir ortam yaratılmasıyla mümkün olabilir. Bunu sağlayabilecek olan kişi, onu dünyaya getiren annesidir. Anne bu kez, dünyayı bebeğinin ayağına getirmeye hazırlanır.
Bebeğin annesiyle ilişkisi, onun içindeyken başlar. Bu ilişki, göbek bağının sağladığı destekten fazlasıdır. Sesler, tatlar, temas, hareketler, hatta belki kokular algılanır ve sonrasında hatırlanmak üzere kaydedilir. Anne de içinde büyüttüğü bebeğine ideal koşulları sağlamak üzere koşullanmıştır. Tatlara, kokulara ve riskli durumlara ilişkin algıları ve hassasiyeti artmıştır. Öncesinde olmadığı kadar seçici ve dikkatli, biraz da kaygılıdır. Dünyaya getirmeye hazırlandığı bebeğini merkeze alarak hayatının yeniden şekillendirir.
Annenin bebeğiyle ilişkisi, daha ona hamile kalmadan başlar. İçinde bulunduğu mekân, o mekâna ait koşullar ve imkânlar önemlidir. Ruhsal durumu, kendisiyle ve eşiyle ilişkisi belirleyicidir. Bu bebeği ne kadar istediği, onun gelişine ne ölçüde hazır hissettiği çok önemlidir. Bütün bunlar, annenin içinde büyütmeye hazırlandığı bebeğiyle kuracağı ilişkinin doğasını ve kimyasını belirler.
Bebek dünyaya geldiğinde kaygılı, savunmasız ve muhtaçtır. Doğduktan sonra onu yatıştıracak ilk şey annesinin koynuna bırakılmaktır. Aşina olduğu yürek atışlarına yakın bir yerde sevgiyle ve şefkatle sarmalanmak ona sadece o an için değil, belki çok daha uzun sürecek bir rahatlama sağlar. Bu temas anneye de kayıp ve kavuşma duygularının harmanlandığı karmaşık bir rahatlama hissi verir. Her ikisi de birbirlerine ne kadar iyi geldiklerini fark ederler. Anne dünyayı bebeğinin ayağına getirmiş, bebek bu dünyaya ilk tedirgin adımını atmıştır. Uzun sürecek bir ilişkinin başlangıcında, ikisi de biraz endişelidir. Bu yolculukta dürtüleri ve duyguları onları yönlendirecektir.
Bebek; dürtüleri sayesinde açlığını, ağrısını, üşümesini, altının kirlendiğini, bedensel ihtiyaçlarını ifade eder. Hayatta kalmasını sağlayacak bu özelliklere doğuştan sahiptir. Öte yandan duyguları onu sevgiye, şefkate, yakınlığa, sıcaklığa yöneltir. Bir ilişki içinde var olmayı öğretir. Kimilerine göre, bebek dürtülerinin tatmininden daha çok, ilişki arayışındadır.
Anne, dürtüsel olarak, yeni doğmuş bebeğinin bütün ihtiyaçlarını karşılamaya hazırdır. Onu doyurur, yatıştırır, ısıtır, temizler, uyutur. Onun hayata tutunmasını, serpilmesini, büyümesini sağlarken haklı bir gurur içindedir. Bir yandan da bebeğine duygularını aktarır. Onu sevgiyle kuşatır, sevmenin ve sevilmenin nasıl olduğunu ona ilk kez öğretir. Bir bağ kurmanın güvenli sularında birlikte yüzerler, bebeği için güvenli bir liman olmanın bütün koşullarını yerine getirir.
“Bebek annesinin memesinden yalnızca onun sütünü değil, onun duygularını da emer” denilir, doğrudur. Anne de bebeğini emzirirken yalnızca onu doyurmaz, kendi iç dünyasını da besleyen sonsuz bir kaynağı keşfeder.
Böylece, bebek ile anne arasında her ikisini de besleyen ve olgunlaştıran bir ilişki kurulur. Yaşamının ilk yıllarında annesiyle arasında gelişen bu ilişkinin doğası, belki de bebeğin ilerleyen yaşlarında kuracağı pek çok ilişkinin kimyasını belirleyecek en önemli unsur olarak onun iç dünyasına yerleşir.